HİSDER (Hikmet İlim ve Sanat Derneği) in Meram Uluslararası Gençlik Akademisinde 30 Aralık 2019 tarihinde düzenlediği Pazartesi toplantılarında Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Genel Sosyoloji ve Metedoloji ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah TOPÇUOĞLU “Türkiye’nin Gelecekteki Tasavvuru” konusunda dernek üyelerine bilgi verdi.

Prof. Dr. Abdullah TOPÇUOĞLU konuşmasının başında uzun yıllardır modern hayat tarzının topluma tek boyutlu yaşamayı tavsiye ettiğini, bu anlayışta dün ve yarının olmadığını, sadece bugünün olduğunu belirtti.
Kur’an-ı Kerim’de “Akletmiyor musunuz?” derken “Dün, bugün ve yarına “ atıf vardır. Bugün atacağın adımlarda geçmişe bakacaksın, geleceğe de hitap vardır. Üç boyutu da düşünmelisiniz.Tek boyutlu düşünenler devlet memurlarıdır. Biz üç boyutlu bakmak zorundayız. İçinde bulunduğumuz durumu anlayabilirsek hesap verirlilik açısından öngörümüz artar.
Bizler uzun yıllardır ‘modern hayat’ dediğimiz bir hayat tarzını, bir yaşama biçimini, bir anlayışı, bir ideolojiyi gündelik hayatımıza yansıtmaya çalıştık. Robot gibi duygusuz bir nesil türedi. İnsan neslini kendi elimizle yok ediyoruz. Bencil, bananeci, sorumluluk almaktan kaçan bir genç neslin geldiğini belirterek “İnsan neslini kendi elimizle yok ediyoruz Batı dünyasının öngördüğü tek boyutlu yaşama tarzına karşın Müslümanlar hayata üç boyutlu bakmak zorundadır. Bugün içinde bulunduğumuz hayatı doğru anlayabilirsek yarınla ilgili tasavvurumuzu da öngörebiliriz. Yoksa biz geleceği bilme gibi bir iddiada da bulunmuyoruz..
Orta Çağ’da 12-13. asır Avrupası’nda her şey sabitti. Hiç bir değişiklik yoktu. Feodal dönem vardı. Bu dönemden çıkışı sağlayan Haçlı Seferleri’dir. Seferlerin biri Kudüs’e ulaştı. Diğerleri akamete uğradı. Salgın hastalıklar nüfus artışının önüne geçti.1200’li yıllarda nüfusun üçte ikisi hastalıklardan öldü. Son Haçlı Seferi’nda hapishaneler boşaldı. Kölelere özgürlük vaad edildi. Bizans bu seferlerde “Yokum” deyince Haçlı ordusu İstanbul’u yağmaladı. Ayasofya’nın kubbesindeki 22 ton 24 ayar altın sökülerek Avrupa’ya götürüldü.
Kilise dönüşte vaadini yerine getirdi.
Ticarette pamuklu kumaş, ipek baharat götürürken Bohemya kristalleri getirip ticaret yapıyorlardı. 10-12 kat kâr edenler burjuvaziyi oluşturdu. Sabunu icat ederek hastalıkların önüne geçiyorlar. Aşıların geliştirilmesiyle nüfus artmaya başlıyor. Fransız İhtilali ile liberalizm ortaya çıkıyor. Şehir soyluları kralın etrafında olurken kırsaldaki soylular, feodal beyler halkı köle gibi çalıştırıyor. Kilise topluma egemen halktan para topluyor. Halk kiliseden bezmiş, soğumuştur. Liberalizm halka özgürlük vaaad ediyor. Adalet olmadan eşitlik sağlanamaz. İnsanlar vaadlerin peşinden gitti. Çok acılar ve bedeller ödedi. Dünya üzerinde modern hayat başladı, vahşi yönlerini budamaya başladı ancak yine değişmedi.
ABD toplama bir devlet, 2.Dünya Savaşı bitiminde farklı bir yol izledi. Almanlar sosyal bilimlerde büyük insanlar yetiştirdi. Bunlar Hitler’i istemiyordu. Bu bilim adamları Viyana’ya geçti. Viyana Hitler tarafından işgal edilince bir kısmı Türkiye’ye bir kısmı da ABD’ye gitti. Türkiye’de hükümet ani bir kararla bunları yurtdışına gönderiyor. Muzaffer Şerif Başoğlu ABD’de sosyal psikolojinin kurucusu oldu. İletişim araçları geliştirildi. Toplum mühendisliği fark edildi. Toplumun sinir uçlarıyla oynanarak nasıl çökertileceği uygulandı. Artık bundan sonra konvansiyel savaş olmayacak.
Batı kaynaklı hayatta bireysellik ön planda. Bencilleşen toplumda demokrasi gelişmez. Benciller sorumluluk almadan kaçarlar. Doğu Türkistan’da insanlara zulmedilince “Bana ne?” derler. Genç kuşakta bu durumu görebiliriz.
Davos Toplantıları’nda siyasilerin yanında akademisyenlerde ağırlanır. Steve Jobs 1990’larda akıllı telefonlardan bahsetmişti. Birçok kişi anlam verememişti. Davos’ta 2018 yılında Yahudi asıllı Profesör Harari Türkiye’de hiç gündem olmayan ancak Avrupa’da gündem olan çok enteresan bir konuşma yaptı. Harari, “Şu an itibariyle 18 yaşını doldurmuş olan ve daha büyük olanlar bildiğiniz insan türünün son nesli. 2000 doğumlulardan sonrakiler insan olmayacak. İnsansı yaratık olacak.” dedi.. Çok enteresan bir söz. yiyip içen,
evlenen ve cinsellikten ibaret bir hayatı yaşayan, insani özellikleri gelişmemiş, oluşmamış bir tür olarak hayatına devam edecek. Ama insan olmayacak, diyor.
2010’dan sonra dünyada, beynin çalışmasını inceleyen bir cihaz geliştirildi ve nöropsikoloji alanı oluştu. Türkiye’deki ekibin çalışmalarını yakından gördüm. Beynin ön uç kısmında “ön log” diye bir bölge var. Bu bölge 18 yaşına kadar gelişme aşamasında kontrol bölgesidir. Bu bölge 18 yaşını doldurduktan sonra çalışıyor. İngiltere’deki ekip, 40 yaş ve üstü hapishanede alkolik, katil, hırsız, uyuşturucu müptelası mahkûmlar üzerinde yaptığı araştırma ve deneylerde ön loğ bölgelerinin hiç çalışmadığını fark ediyor. İnsan dediğimiz biyolojik varlık hormonlarla hareket eder. Bizim duygularımız hormonlarla oluşur. Beyin salgılar üzüntü duyarız. İçimizde oluşan sevinç de bir hormondur. Bizi mutlu eden dört tür hormon vardır. Hormonların etkileri geçicidir. Kimi 15 dakikada kimileri de daha az sürer. Mutluluk veren endorfin hormonu ve geçici keyif veren dopamin hormonudur. Bu hormonların büyük bir bölümü uyarıcıyla hareket eder.
Tan vaktinde gözlerimiz vasıtasıyla vücuda giren ışıkla salgılanan hormon insanı zinde kılıyor. Bağışıklık sistemini harekete geçiriyor. Ön belleğin bir diğer görevi de duyguları yönetmektir. Alkol 1000 birim, uyuşturucu ise çok yüksek dozda 1500 birim dopamin salgılattırıyor. İşte bu aşırı dozda dopamin ön belleği yakıyor ve bir daha kullanılmaz hale getiriyor. Sosyal medyaya her girişte 1000 birim dopamin salgılanıyor. Türkiye’de gençlerin sosyal medyaya girme sıklığı 15 dakikada bir olunca vücut sürekli dopamin salgılıyor.. Bu dopamin bütün ön belleği yakıyor. Bu araştırmalar sonucunda Harari, bu gençlerden gelecekte ancak hayvanlar gibi yiyip cinsellikten ibaret bir hayatı yaşayan insan tipi ortaya çıkacağını söylüyor.
Ön bellek duyguların da yönetimini yapıyor, ön bellek yanınca duygusuzlaşıyoruz. Acımak, merhamet, yardımseverlik, iyilikseverlik gibi duygularımız yok oluyor. Robot gibi duygusuz insanlar ortaya çıkıyor. Liberalizm insandaki aidiyet duygusunu yok ediyor. Narsizm psikiyatristlik bir hastalıktır. Selfi yapmak narsistliktir. Bunları doktora götürüp tedavi ettirmelidir. Toplumsal hastalıklar bulaşıcıdır. Özel fotoğraflarını paylaşı teşhircilik yapıyor.Diğerleri röntgencilik yapıyor.
Modern hayatta insan haksızlığa ve zulme uğradığında adalet duygusu gelişir, Canı yandığında ise merhamet duygusunun gelişir. Siz haksızlığa uğramalısınız ki, siz zulme uğramalısınız ki adalet duygunuz gelişsin. Çocuğa iki vurduğunuzda, elinden ekmeği ve oyuncağı alındığında adalet duygusu gelişiyor. Canı yandığında merhamet duygusu gelişiyor. Şimdiki çocukların canı yanmıyor. Ne isterse yerine getiriliyor. Bu çocuk zorluk görmüyorsa ondan hayır yok. Bu çocukların duyguları sıfır olduğundan gelişmeyecektir. Kur’an-ı Kerim’de “Ne az şükrediyorsunuz.” diyor. Şimdiki çocuklar tatminsiz. Siyaset bu durumu görmüyor. Kendi elimizle insan neslini yok ediyoruz.
Prof. Dr. Abdullah TOPÇUOĞLU konuşmasının sonunda her şeyin alt üst olma noktasında olduğunu, artık klasik savaşların olmayacağını, fildişi kulelerde olma lüksümüzün olmadığını, tedbir alınmazsa her evden psikiyatri hastası çıkacağını belirtti. Sohbetin ardından Dernek Başkanı Prof. Dr. Önder KUTLU ve El-Bir Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sinan CIRIK tarafından Prof. Dr. Abdullah TOPÇUOĞLU ’na hediye takdim edildi.



HİSDER | HİKMET İLİM ve SANAT DERNEĞİ

Aksinne Mahallesi Gülen Sokak No:4/B Meram /KONYA
Genel Sekreter Muzaffer TULUKÇU : 0 (506) 510 01 60
Sekreter Hasan ÖZÜCAN : 0 (536) 360 17 63