HİSDER (Hikmet İlim ve Sanat Derneği) in Meram Uluslararası Gençlik Akademisinde 29 Nisan 2019 tarihinde düzenlediği Pazartesi toplantılarında Uluslararası Mevlâna Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencilerinden Etiyopyalı Saad Jowhar ve Mehmed Said Bacak Kur’an-ı Kerim tilaveti yaparken Necmettin Erbakan Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü Kelam Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ramazan Altıntaş “İtikadi Mezhepler ve Mâtürîdîlik ” konusunda dernek üyelerine bilgi verdi.

Etiyopyalı Saad Jowhar’ın Bakara suresi 182-186. ayetleri okumasından sonra Prof. Dr. Ramazan Altıntaş konuşmasının başında Müslümanların, itikadi konular ile ameli meselelerde İslam’ı yaşamak adına peygambere sorularını sorarak cevap aldıklarını, peygamberin vefatıyla birlikte soru sorma mercilerinin çoğaldığını, İslam toplumunda teslimiyetçi anlayışın da kırılmaya başlandığını, sahabeler etrafında gruplaşmalar oluştuğunu belirtti.

Beni Saide’de hilafet adaylarının çıkması sonucu Şia görüşleri taraftar bulmaya başladı. İslâm toplumunda, nefrete dönüşen bir muhalefet hareketi Halife Hz. Osman döneminde akrabası olan bazı yöneticilerin gayri İslami tutumlarının şikâyet edilmesine rağmen cezalandırılmamaları üzerine nefrete dönüştü. Hz. Osman’ın evi ablukaya alınarak halife şehit edildi. Hz. Ali döneminde Cemel Vakası’nda ilk defa, Müslümanlar birbirlerinin kanını dökmeye başlamışlar, İfk Olayı ile Hz. Ali karşıtlığı gelişmiştir. Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasında cereyan eden Sıffîn Savaşı’nda 20-25 yıl peygamberin eğitiminden geçmiş olan sahabe arasında görüş ayrılıkları ortaya çıktı. Hakem Olayı’ndaki ayrışma itikadi mezheplerin doğmasına yol açtı.

İslâm tarihinde ilk defa Müslümanları tekfir etme geleneği; “Bir anlaşmazlık çıktığında Allah ve peygamberine başvurun.” sözüne karşı çıkarak başlattılar. “Hakimiyet Allah’ındır.” görüşünü ortaya çıkardılar. Hz. Ali taraftarı grup ona karşı çıkmaya başladı, bunlara “ Hariciler” denildi. Muaviye kafir, Hz. Ali kâfir, Hz. Aişe kâfir diyerek onları dışladılar. Hucurât suresi 1.ayette: “Ey iman edenler! Allah ve resulünün önüne geçmeyin, Allah’a itaatsizlikten sakının! Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte ve bilmektedir.” denilmektedir. Bu inancı sloganlaştırdılar. Huneyn Gazvesi’nde büyük bir ganimet elde ediliyor. Yeni Müslüman olan Mekkelilere ganimetten fazla verilmesi üzerine Zübeyr, peygamberimizin üzerine yürüdü. Zübeyr Haricilerin başını çekiyordu.

Şiatü Ali taraftarları Hz. Ali’nin ahfadını ön plana çıkarttılar. Mezhepleşme sürecini başlattılar. Hilafet ve imamet Hz. Ali soyunun hakkıdır, diyerek imama itikat görüşü sundular. Ardından ortaya çıkan “Mürcie” grubu tarafsız kaldı.”Kim bir mümini öldürürse ebedi cehennemliktir.” Görüşünden hareketle “Buna mümin denilir mi?” sorusunu sormaya başladılar. Hilafet ve imamet tartışmaları İslam toplumunda yaşanılır olmuştur.
Harici meşru yönetime başkaldıran bütün dini hareketlerdir. Kırsal kesimde başıbozuk yaşayan kendi başına karar veren otoriteye isyan eden imamı gereksiz gören anlayıştır. İslam’ın şekli boyutlarını ön plana çıkartırlar.

Şiilik Hz. Ali etrafında ortaya çıkan bir gruptur. Kadir-i Hun ve Kıstas Olaylarını öne çıkartırlar, Hz. Ömer’e karşıdırlar. Muta nikâhını Hz. Ömer’in yasakladığını düşünürler. Mürcieciler olayları ahirete havale ederek bağımsız kalırlar. İman amel ayrışmasında ahlaki anlayışı zayıflattıkları, Emevi saltanatını temizledikleri görülüyor. Cebriye anlayışında dinde irade özgürlüğü yoktur. Kuru yaprak misali insan sürüklenir, insan iradesi olaylara engel olamaz derken Kaderiye hicri. 1. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Eşaricilerin gayrimeşru anlayışları Cebriye ve Mürcieye karşı Kaderiye anlayışını ortaya çıkartıyor. Kaderiye mutezile görüşünün habercisidir. Allah’ın vasıflarına zahiri anlamlar yükleyerek cismi bir Allah anlayışı ortaya çıkartıyorlar. İslam dünyasında bir birliktelik bulunmuyor.

Ehl-i sünnet; dini tebliğ, beyan ve temsil etmekle yükümlü kılınan Hz. Peygamberin temel inanç konularında ortaya koyduğu anlayışı benimseyen ve kabul edenler demektir. Tarih içinde ehl-i sünnet terkibine “cemaat” kavramı da eklenmiştir. Burada “cemaat” kavramı, her devirdeki Müslümanların büyük çoğunluğu, müçtehid alimler ve vahyin ilk muhatapları olup inanç, ibadet, ahlak ve hukuk cepheleriyle İslam’ı bir bütün olarak sonraki nesillere taşıyan ashab-ı kiram cemaati anlamına gelir. Ehl-i Sünnet’in temel amacı ise Müslümanlar arasında İslam birliğini sağlamak olmuştur. Mezheplerin ortaya çıkmasında etki tepki anlayışı önem taşır. Ehl-i Sünnetin itikadi kollarından birisi Eş’arîlik, bir diğeri de Mâtürîdîliktir. İmâm-ı Mâtürîdî’nin insan aklının değerini ortaya koyması, akıl-nakil arasında sağlam denge kurma becerisi, insana özgürlük alanı tanıması gibi konularda kelam yapması kendisinden sonra gelen Sünni kelamcılar üzerinde derin tesirler meydana getirmiştir.

İmam Mâtürîdî Abbasi İmparatorluğunun zayıfladığı ve Samani Hanedanlığının kuvvetlendiği ve İslami ilimlerin altın çağını yaşadığı bir dönemde Semerkand’da yaşamıştır. Necip Fazıl’ın “Tohum saç bitmezse toprak utansın.” mısrasında dile getirdiği gibi tarihin değişik dönemlerinde saçılan fikir ve düşünce tohumları mümbit ortamını bulamadıkları zaman filiz veremezler. Ne zaman ki, oluşum şartlarını buldukları zaman ihtişamlı bir şekilde insanlığı selamlarlar. İmam Mâtürîdî’nin düşüncelerini buna benzetiyorum. Hicri 4.yüzyılda yaşamış olan İmam Mâtürîdî’nin düşünce sistemi varlığını devam ettirmiş ama bir Eş’arîlik gibi yaygınlık kazanamamıştır. Bunun tarihi, sosyal, sosyolojik ve nedenleri vardır. İmam Mâtürîdî’yi tanımak için aslında İmam Ebu Hanife’yi iyi tanımak gerekiyor. Çünkü İmam Mâtürîdî, İmam Ebu Hanife geleneğinin bir sürdürücüsüdür. Hanife ekolüne mensup medrese hocalarından ders almıştır. Mâtürîdilik mezhebinin özellikle Türk dünyasında, Doğu Türkistan’da, Hindistan’da, Endonezya’da, Malezya’da, Rusya’da, Balkanlarda ve Anadolu’da daha çok revaçtadır.

Mâtürîdî’nin Kelam, Fıkıh, Mezhepler Tarihi, Tefsir gibi İslami ilimlere ait 30 eserinden sadece elimizde Kitabü’t-Tevhid ve Te’vilatü Ehli’s-Sünne’si vardır. Gerisi hala kayıptır. Umulur ki yapılacak araştırmalar sonucu diğer eserlerine ulaşılır, onlar da tahkik edilerek neşredilir. Müslümanlar 1970’li yıllara gelinceye kadar İmam Mâtürîdî’nin düşüncelerini takipçilerinin eserlerinden öğrendiler Ebû Mansûr el-Mâtürîdî’nin yazdığı “Kitâbü\'t-Tevhid” adlı eseri 2010 yılında Bekir Topaloğlu tarafından t tercüme edilerek Diyanet Yayınları’ndan çıktı. İmam Mâtürîdî’nin görüşleri konuşulup tartışıldıkça daha çok rağbet artacaktır. Çünkü o, insan doğasına uygun itidale dayalı bir dindarlık anlayışı ortaya koymaktadır. Dini yorumlarken, sadece aklın taleplerine değil, kalbin taleplerine de cevap veren bir kelam yapmaktadır. Onun akla büyük değer vermesi, akıl-nakil dengesi kurmaktadır.. İmam Mâtürîdî’nin: “Ehl-i kıble tekfir edilemez” gibi ümmet arasında uzlaşı kültürünü yaygınlaştırmayı hedefliyor. dünyamızın kaos yaşadığı, etnik ve mezhepsel çatışmaların revaçta olduğu bu çağda, onun birleştirici, çözüme yöneliktir.

Osmanlı döneminde ise daha çok  Eş’arilik ortaya çıkmıştır. İmamMâtürîdî, miladi 10.yüzyılda bir iktidarın meşru olabilmesi için halkın irade beyanına bağlı olarak seçimle iş başına gelmiş olması gerekir.
Ümmetin bir kişi üzerinde ittifakıyla iktidara gelmesi lazımdır. Eş’arilikte ise bir kimse iktidara gelsin de nasıl gelirse gelsin,  halkın ona itaat etmesi gerekir. Mâtürîdîlik;  Hindistan’dan Türkistan’a, Kafkaslardan Balkanlara, Mısır’dan Çin’e, Anadolu’ya varıncaya kadar yaşayan ve milyonlarca bağlısı bulunan güçlü bir mezhebin adıdır. Bir mezhep kendisini yenilediği, ürettiği sürece yaşama imkânı bulur ve tarihsel sürekliliği devam eder.

Devlet ricali tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında İmam Mâtüridi’ye bir dönüş olmuş ve devletin gizli ajandasında “Hanifi-Mâtüridi” bir çizginin korunması yer alır. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’a Kur’an’ı yeniden tefsir ettirme, Ahmed Naim’e Sahih-i Buharî’yi şerh ettirme, Mehmet Akif’e Kur’an’ın mealini yeniden yazdırma, Ömer Nasuhi Bilmen’in Fıkıh ıstılahları kamusu yazdırılması çabaları var. Mustafa Kemal Atatürk, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’la Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsiri yazması için yapılan mukavelede itikadi ayetler İmâm-ı Mâtürîdî’nin; ahkamla ilgili ayetler Ebû Hanife’nin anlayışları istikametinde olacağı kaydı düşülmüştür.

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş konuşmasının sonunda Mâtüridi’nin dindarlığı hüküm merkezli değil, hikmet merkezli bir dindarlık olduğunu, Mâtürîdiliğin bizim tabiatımıza uygun bir anlayış olduğunu belirtti.
Uluslararası Mevlâna Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencilerinden Idrissa Rusongeka, Ali Farroukh, Amjad Hawash’dan oluşan grubun okudukları Arapça ilahilerden sonra Mehmed Said Bacak İnsan suresi 22-31. ayetleri okudu. HİSDER Başkanı Prof. Dr. Önder KUTLU tarafından Prof. Dr. Ramazan ALTINTAŞ’a,
Muammer TOSUN tarafından Idrissa Rusongeka’ya, Hasan ÖZÜCAN tarafından Ali Farroukh’a , Mehmet ALTUNTAŞ  tarafından Amjad Hawash’a, Tevfik GAZEL tarafından Saad Jowhar’a, Mustafa DÜNDAR tarafından Mehmed Said Bacak’a dernek plaketleri takdim edildi.



HİSDER | HİKMET İLİM ve SANAT DERNEĞİ

Aksinne Mahallesi Gülen Sokak No:4/B Meram /KONYA
Genel Sekreter Muzaffer TULUKÇU : 0 (506) 510 01 60
Sekreter Hasan ÖZÜCAN : 0 (536) 360 17 63