HİSDER (Hikmet İlim ve Sanat Derneği) in Meram Uluslararası Gençlik Akademisinde 11 Şubat 2019 tarihinde düzenlediği Pazartesi toplantılarında Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü Kelam ve İtikadı İslam Mezhepleri ABD Başkanı Prof. Dr. Hüseyin AYDIN “Ehli Sünnet Ekolü” konusunda dernek üyelerine bilgi verdi.

Prof. Dr. Hüseyin AYDIN konuşmasının başında ehlisünnetin peygamber aleyhisselamdan başlayarak ashab-ı kiramın, tâbiîn ve tebe-i tâbiînin yolu olduğunu, 100 şeritli oto yol gibi düşünmek gerektiğini,  Hz. Peygamber döneminde yekvücut olan Müslümanların sonradan ihtilaflar sonrasında ayrıştığını, ümmetin genel istikametine ehl-i sünnet ve’l-cemaat denileceğini belirtti.
Emeviler döneminde “cebir” siyaseti dikkati çeker. Kulun acziyetini“Allah’ın takdiri” olarak takdim ederler. Tâbiînden Hasan ül  Basri insanların kanlarını döküp  mallarını gasp ettikten sonra “Bu Allah’ın takdiridir” diyen  kişilere  “Allah’ın takdiri diyerek Allah’a iftira ediyorlar.” diyor. Bu anlayışa karşı çıkanlardan birisi de Ebu Hanife’dir. Müslümanların “cebirci” ifadesini Batılılar zayıf göstermek istiyorlar. Eseri günümüze kadar ulaşan Saffan’ın görüşlerini düşmanları anlatır.
Müslümanlar arasında siyasi cebir ve tasavvufî cebir olmak üzere iki cebir bulunur. Tasavvufta şeyh Allah’ın istemediklerini müridine yapmasını istediğinde ona uymaması gerekir. Sahabe peygamberimize ; “ Vahiy mi, kendi görüşünüz mü ?” diye sorarlardı. İslam tarihinde kırılma noktası 70 bin kişinin öldüğü Sıffin Savaşı’dır. Ayrışmalar bu savaştan sonra ortaya çıkmıştır. Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesi ve Sıffin Savaşı’nın etkileri ve artçıları halen devam ediyor. Bu ayrışma kıyamete kadar da sürecek. Savaşta Muaviye “Sizi buraya ben değil, Allah getirdi. ”ifadesini kullanıyor. Muaviye Hz. Hasan ile anlaşmış, kendisinden sonra halife Hz. Hasan halife olacaktı. Bu savaştan sonra hilafet saltanata dönüştü. O dönemden itibaren seçim sistemi geliştirilerek devam etseydi biz Batı’dan demokrasiyi öğrenmiş olmazdık. Batı’ya demokrasiyi öğretirdik. 
Sıffin Savaşı’ndan sonra Hariciler diye bir grup ortaya çıktı. Bunlar öyle enteresan insanlardı ki, zimmilerin arazilerinden geçtiklerinde birşey yerlerse oraya ücretini bırakıyorlardı. Müslümanlarla karşılaştıklarında ise onlara Hz. Ali hakkında kötü söz söylemelerini istiyorlardı. Dediklerini yapmazlarsa öldürüyorlardı. Hariciler Müslümanlara karşı acımasız, zimmîlere karşı merhametli oluyorlar. Zahirci ve Kur’an-ı Kerim’i parça olarak anlayan anlayışa sahip oluyorlar. 
Muhaliflerinin tamamının kanını helal sayarak büyük günah işleyenleri de kâfir ilan ediyorlardı. Kur’an’da en büyük tehdit insan öldürmektir. Kim haksız yere insan öldürürse cehennemliktir. Sıffin Savaşı’nda herkes kendini haklı olarak gördü, kimse tövbe etmedi. Vasıl b. Hata mümin ve kâfir dışında ne mümin ne kâfir ifadesini kullanır. Mutezile Haricilerle birleşerek büyük günah işleyenleri “ebedi cehennemlik” ifadesini kullanıyorlar. Ebu Hanife bunları Allah’a havale ederek günahta tekfir etmeyi bırakıyor. Tekfirin bir sonraki adımı kılıçtır. Bidat mürciyesi “iman ettikten sonra ne günah işlerse kalbim temiz, bunlarda cennetliktir.” anlayışı ortaya çıktı.
Allah’ın görünmesi ifadesi bazı hadislerde Allah’ı dolunay gibi görünmesi şeklinde ifade edilir. Allah görülmeyecektir, diye bir hadis yoktur. Allah’ı görme bir madde (cisim) olarak düşünürüz diyerek dünya ve ahretin şartlarını ayrıştırıyorlar. Bugün bilmediğimiz ahrette bir görme olayı olacak, anlayışı ehl-i sünnette bulunuyor.
Eşarilik Abdullah b. Küllab’ın ötesinde bir anlayışa sahiptir. Zaman ve mekânda münezzeh olduğundan görülebilir. Her var olan görülür, Allah’ta görülecektir, görüşünü savunuyorlar. Mutezile Vasıl’dan sonra ayrıştılar. Ebu Hanife Eşari ve Maturidiliği tek bir ekol olarak görür, görüş farklılıkları bir zenginliktir. Eşariler Hz. Meryem ve Asiye’yi peygamber olarak görürler. Kavramlara farklı anlamlar yükledikleri için Eşari ve Maturidi anlayışı ortaya çıktı. İmam-ı Gazali Eşariliğin en önemli temsilcilerinden birisidir.
Selefiye “Selefi-yisalih’in yolu” dur. Ahmed b. Hanbel’e Selefiliği dayandırırlar. Her sorunda bir sahabe görüşü ararlar. Zıt olan görüşü de aynı kabul ediyorlar. Bu mantığa terstir, tevil ve kıyastan kaçınıyorlar. Bazı ayetlerin tevile ihtiyacı vardır. Arapçanın mecazlarla dolu anlamı vardır. Allah kelamı lafzen Cebrail tarafından peygambere iletilmiştir. Kur’an lafzı ve ezeli kelam olarak ayrılır.
Mutezile Kur’an’ı “ mahlûk “olarak görür. Ehlisünnet gaybi konularda akılla cevap vermez. Akıl spekülasyon yapar. Kıble ehlini tekvir ederek kâfir ilan etmez. Mümin kişi facir ve fasih de olsa arkasında namaz kılınır. Şia ise sahabenin bir kısmını makbul sayar. Dünya Müslümanlarının %85’inin Sünni olduğundan bunlara ehlisünnet demek çok daha doğru olur. Ehlisünnet genel çerçeve, geniş şemsiye, genel bir yorumdur. Ümmetin genel olarak tuttuğu yoldur.
Prof. Dr. Hüseyin AYDIN konuşmasının sonunda takva anlayışımızı başkalarına zorla kabul ettirmemeye çalışmamız gerektiğini,  herkesi aynı kalıba sokmamak gerektiğini belirtti. Program sonundaDernek Başkan Yardımcısı Mustafa DÜNDAR ve MEDAŞ Eski Genel Müdürü Tevfik GAZEL tarafından Prof. Dr. Hüseyin AYDIN’a dernek plaketi takdim edildi.



HİSDER | HİKMET İLİM ve SANAT DERNEĞİ

Aksinne Mahallesi Gülen Sokak No:4/B Meram /KONYA
Genel Sekreter Muzaffer TULUKÇU : 0 (506) 510 01 60
Sekreter Hasan ÖZÜCAN : 0 (536) 360 17 63