HİSDER (Hikmet İlim ve Sanat Derneği) in Meram Uluslararası Gençlik Akademisinde 28 Ocak 2019 tarihinde düzenlediği Pazartesi toplantılarındaSelçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yeni Çağ ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alaattin AKÖZ “Yeniçeriler” konusunda sunum eşliğinde dernek üyelerine bilgi verdi.

Prof. Dr. Alaattin AKÖZ konuşmasının başında Yeniçeri Ocağı’nın ne zaman ve nasıl kurulduğunun bilinmediğini, 1361 yılında kurulduğunun kabul edildiğini, savaştan ziyade iktidar ayakta tutmak için kurulduğunu, yerel bir devlet olmak isterseniz kendi etnik unsurlarından asker devşirebileceğini ancak imparatorluk düşüncesinde olanların farklı etnik gruplara yönelmesi gerektiği üzerinde durdu.

Orhan Bey döneminde sınırlı sayıda bulunan maaşlı askerler 1. Murat döneminde daha teşkilatlı olmuştur. Şehzade Süleyman Paşa savaşta elde edilen esirlerin beşte biri terbiyeden geçirilerek asker yapılmıştır. Bu uygulamanın kusurlu yanlarının bulunmasından dolayı 1. Murat Gelibolu’da Acemi Ocağı kurulmuş, bu ocakta yetiştirilen esirler istihdam edilmiştir. İlk dönemlerde ordunun kaynağı Müslümanlardan oluşurken savaş zamanında asker barış zamanında çiftçi olan birlikler disiplinsiz olduklarından yeni fetihlerin önüne geçeceği düşünülerek yeni düzenli ordu kurmaya sevk etti. Reşat Ekrem Koçu “Yeniçeri asker ocağı, Ortaçağ’ın sonlarında derebeylik rejiminin karşısında Anadolu Türklerini merkezi bir idare altında toplama isteyen Osmanoğulları hanedanının mutlakıyet idaresini korumak için kurulmuştur.” görüşündedir. Reha Çamuroğlu da yeniçerilerin, “Asıl olarak fetih ya da cihat amacıyla değil, bir iç iktidar gücü olarak tasarlanmıştır.” asli görevi olarak görür.

Acemi Ocağı, Yeniçeri Ocağı’ndan sonra kurulmuştur. Savaşlarda alınan esirler kısa bir eğitimden sonra iki akçe yevmiye ile yeniçeri yapılırken sonra Gelibolu ve Lâpseki’deki gemilerde birer akçe ile 5-10 sene çalıştırılıp yeniçeri yapılmaya başlandı. Yeniçeri Ocağı’na alınan devşirmeler Türk çocuklarından değil, Hristiyan ailelerin çocuklarından seçilmiş ve kriterleri oluşturulmuştur. İçlerinden kabiliyetli olanlar yönetici olarak yetiştirilmek üzere Enderun’a alınıyordu. “Yeni asker” anlamına gelen yeniçerilerin hayatları silah, savaş ve ölüm üzerine kuruludur

Devşirme siteminde: Ailenin tek oğlu olanlar, o yörenin ekonomisi için hayati öneme sahip bir meslek erbabı olanlar, bilinen davranış problemi olanlar, Türkçe bilenler, sığırtmaç ve çoban çocukları, kel, köse, doğuştan sünnetli olanlar, evlenmiş, sanat sahibi olmuş, fazla uzun ve kısa boylu olanlarla ana babası olmayanlar devşirme alınmazdı. Alınan gençlerin sayısı genel olarak her kırk aileden bir ortalamasıyla tespit edilirdi. Ailenin büyük çocuğu, papaz çocuklarının arasından seçilirdi. Batılılar bu devşirme usulüne “kanlı haraç” demişlerdir. Selanik Metropoliti 1395 yılındaki mektubunda; çocukların dinlerini değiştirerek örf ve âdetlerini kaybedeceklerini, dillerini unutacaklarını, köleliğe sevk edileceklerini dile getirir.

Ailelerin pek gönüllü olarak çocuklarını verdiklerine rastlanmıyor. Hristiyan aileler çocuklarının devşirmeye alınmasına karşı direnme, çocuklarını saklama, erken evlendirme, rüşvet gibi çeşitli yollara başvurmuşlardır. Yeniçerilere iki akçe sonra beş-altı akçe olmak üzere ulufe törenle verilirdi. Ulufe dağıtım töreninde ocak başçavuşu “Allah Allah İllallah Baş uryan, sine püryan, kılıç al kan bu meydanda nice başlar kesilir hiç olmaz soran. Eyvallah! Eyvallah! Kahrımız kılıcımız düşmana ziyan. Kulluğumuz padişaha ayan. Üçler, yediler, kırklar! Gülbenk-i Muhammedî, nûr-ı Nebî, kerem-i Ali Pirimiz, sultanımız Hünkarı Hacı Bektaş-ı Veli Demine devranına hu diyelim huuu!...” gülbankını okurdu.

Yeniçeri Ocağı padişahın emrinde muhafız birliği görevini yerine getirmek üzere teşkil olunmuştu. Doğu ve Batı’da örnekleri bulunan savaşçı tarikatlara benzer yönleriyle, hayatlarını savaş, silah ve ölüm üzerine inşa etmiş olan yeniçeriler, birçok ayrıcalık ve farklılıklara sahiptiler. Doğrudan padişaha bağlı olmaları onlara önemli bir itibar sağlıyordu. Düzenli ve yüksek maaş alan yeniçerilerin malullük ve emeklilik imkânlarına da sahipti.”Orta Sandığı” denilen dayanışma fonu sayesinde yeniçerilik geniş bir kesimde cazip bir meslek özelliğini her zaman koruyordu. Yeniçeriler savaş zamanından ayrı olarak barış zamanında da Divân-ı Hümâyûn muhafızlığı, yangın durumunda itfaiyecilik görevini de üstlenmişlerdi. İstanbul’daki karakolların kale kapılarını açılıp kapanması hizmetlerini de görmüşler. Bu görevi yerine getiren yeniçerilere “kullukçu- yasakçı” denilmiştir.

               1560 yılından itibaren İstanbul dışında yeniçeri garnizonları kurulmaya başlanmış. Yeniçeriler taşrada da varlık göstermeye başalmışlardır.17. yüzyılda Celali İsyanları’nın bastırılmasında yeniçeriler etkin olmuşlardır. Ocağa yeni katılan kıdemsize “karakullukçu” adı verilirdi. Bunlar, odanın ve odadaki kıdemlilerin hizmetine bakardı. “Pazara giden, papuşçu, kandilci” diğer rütbelerdi. Tarikatlara benzer sarık sarma töreni icra edilirdi. “Sofa Tezkeresi” denilen bir belge veriliyordu.

Sofa Tezkeresimetni: “Mü’mînizkâlû belâdan beri Hakkın birliğine eyledik ikrâr. Bu yola vermişiz seri Nebîmiz Ahmed-i Muhtâr Ezelden beri mestâneleriz nûr-î ilahîde pervâneleriz. Bu cîhânda bir bölük dîvâneleriz. Sayılmayız parmakla tükenmeyiz kırmakla. Taşramızdan sormakla kimse bilmez ahvâlimiz. On iki imâm on iki tarîk Cümlesine didik belî Üçler yediler kırklar nûr-i Nebî Keremallâhû Ali Pîrimiz Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî 1034 senesi cennet mekan Fîrdevs-î âşîyân kânûn sâhîb-î el-Gâzi Sûltân Süleymân Hâzretlerinin kurduğu nîzâm-ı müstâhsene üzerine 19.Bölüğün çorbacısı ağanın izniyle aşçı usta ve odacıbaşı ağa ve cümle ihtiyârlarınmâ’rifetiyle Muhammed Âtaûllâh Efendi bin Abdurrahman Bey yoldaşlığa tâ’lîb ve râgıp olup ismi yol defterine kâyd ve soframıza yağ- murlukvâz’ olunub ye’dinde iş bu sofâ tezkeresi î’tâ olundu hîyn-i hâcette îbrâz oluna Fi 5 saferu’l hayr sene 1034“

               Ocağın kutsalları sancak ve kazan’dır. Ocak bayraklarının başında İmam-ı Azam Bayrağı geliyordu. Ocağın ortak sembolü “kazan-ı şerif” vardı. Kazanın Hacı Bektâş-ı Velî’den yadigâr olduğu kabul edilirdi. Önemli işler bu kazanın çevresinde görüşülür, buraya sığınanlar ocağın himayesini kazanırdı. Kazanı korumak sancak ve bayrak korumak kadar önemliydi. Savaşta kazanlarını kaybeden orta bölüğün askerleri azledilirdi.

Yeniçeriler Bektaşi tarikatına bağlı, fakat Hanefi mezhebine bağlıydılar. Ocağın Hanefiliği başbayraktarın taşıdığı, ocağın en büyük bayrağı olan İmam-ı Azam bayrağı ile sembolize edilmişti.“İnnâfetahnâ leke fethan mubînen” “ve yensureke Allahu nasranaziza” ayeti kerimeleri bayrağın üzerine işlenmişti. Ocağın 94. Cemaat Ortası’nda Bektaşi babalarından biri Hacı Bektâş-ı Velî adına otururdu. Devşirmelerin kendilerinin bir tarikat seçmeleri düşünülemeyeceğinden onları yönlendirenler devlet yöneticileriydi.

                Sefer esnasında ocak yazıcısı  “Bism-i Şah, Allah, Allah! Mümine farzı ayn cenk-i cihad,
Hüdaya şükür bi-had! La ilahe illlallah el melikül hakkın mübin, Muhammed Resulullah,
Sadıkulvadul Emin, VemaErselna kerahmetenlilalemin, İnnafetahnake fethan mübina,
Ey Padişahı milki İslam aleykeaynulllah! Sensin harisi dini mübin. Leşkeri islamın uğru açık ola.
Ricali devletimizin ömrü, ikbali mezidola.Yeniçeriyan ve sipahiyan ve bütün orduyu gazanın
Sözünü üstün, kılıcını keskin eyleye, İşte Furkan-ı adalet, İşteseyf-i Şeriat. Sahibi Kur\'an Muhammed Mustafa ve Sahibi Zülfikar Aliyyel Mürteza Ve sahibi seyf Eba Müslim-i Horasani Efendilerimizin Himmeti ruhaniyetleri üzerimizde hazır ve nazır ola! Eli kan, dilikan, sine üryan, ciğeri püryan, Meydan-ı Şahadette Allah yoluna revan. Gazayı Şüheda cemali Hak görünür ayan. Kahrımız kılıcımız düşmana ziyan.Ya Rahim, Ya Rahman, Ya Deyyan...Şahı Şüheda, Sultanı Mükerrem, Hüseyin-i Kerbelayı Mücteba sırrına, Nuru Nebi, Keremi Ali, keramativeli, Pirimiz Hünkarımız, Kutbul Arifin Hacı Bektaşı Veli demine,Üçler, Beşler,Yediler, Kırklar dem u devranına Hu diyelim huuu..” duasını okurdu.

Yeniçeri Ocağı evliliklerin başlaması, yeniçerilerin ticaretle uğraşması, serkeşliğin artması, başıbozuk grupların halka eziyet ederek halktan haraç kesmeleri, sarkıntılık yapmaları halkı canından bezdirdi. Ahmet Cevdet Paşa “ Devlet bir saat gibidir. Çarklardan birinin bozulması bütüne tesir eder.” tespitinde bulunur.Yeniçeri Ocağı her türlü insanı içinde barındıran serkeş bir hâl almıştı. 

              İlk yeniçeri isyanı 1466 yılındaki BuçuktepeVakası’dır. En büyük olay 18 Mayıs 1622’deki 2. Osman’ın tahttan indirilerek yeniçeriler tarafından öldürülmesidir. Aksaray üzerinden 150 kişilik  Eskiillioğlu Mehmed, Bozoklu, Kel Nebi, Kör Süllü, Dellâl Süleyman, Çünyal İsmail, Hırvad Ali, Abazaoğlu ve Piç Mehmed  gibi isimleri olan yeniçeri taifesi Temmuz 1716’da Konya’ya geliyorlar. Cuma namazını kıldırmayarak mahkemeyi basıyorlar dava gördürmüyorlar. Çarşıda satış yaptırmıyorlar, dükkânlara el koyuyorlar. Dükkânın önünden geçen herkese iki katı fiyatına ürün satıyorlar. Bu serkeşler yakalanarak Konya Kalesi’ne hapsediliyor.16 Haziran 1826’da Vak’a-i Hayriyye ile Yeniçeri Ocağı kaldırılıyor.

Prof. Dr. Alaattin AKÖZ konuşmasının sonundaYeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra Bektaşi dergâhlarının kapatıldığını, ocağın yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye Ordusu’nun kurulduğunu, mehteranın yerine Mızıka-ı Hümayun’un getirildiğini belirtti. Program sonunda HİSDER Başkanı Prof. Dr. Önder KUTLU tarafından Prof. Dr. Alaattin AKÖZ ‘e dernek plaketi takdim edildi.



HİSDER | HİKMET İLİM ve SANAT DERNEĞİ

Aksinne Mahallesi Gülen Sokak No:4/B Meram /KONYA
Genel Sekreter Muzaffer TULUKÇU : 0 (506) 510 01 60
Sekreter Hasan ÖZÜCAN : 0 (536) 360 17 63