HİS-DER’in 19.06.2013 tarihinde yapılan toplantısında Prof. Dr. Mikail BAYRAM’IN “Türkiye Selçukluları Tarihinin Problemleri” konulu sohbetinde dernek üyeleri bir araya geldi.
Türkiye Selçukluları üzerine ilk duran Fuat Köprülüdür. Fuat Köprülü, Anadolu Türk tarihinin en karanlık dönemi olarak nitelendirir. Bunun sebebi olarak kaynakların yetersizliğini gösterir. Anadolu Selçukluları o döneme kadar yeteri kadar aydınlanabilmiş değildi. İlk yüz yıl fetih dönemidir. Anadolu’da sadece askeri faaliyetler var. Arap tarihçiler bu askeri faaliyetlere kısaca yer veriyorlar. Anadolu’da fikirlerin ortaya çıkması 2.Kılıçaslan’ın siyasi birliği gerçekleşmesiyle olmuştur. Sulh gerçekleşince Türkler ilimle meşgul olmaya başlamıştır. Anadolu’da dini yapılanma ile ilgili ilk veren kişi Babirgen’dir. Babirgen 1919’da yayınlanan “ Anadolu’da İslamiyet” adlı eserinde Anadolu’daki Türkmenlerin Heteredoks bir zümre olduğundan bahseder. Üç yıl sonra Fuat Köprülü de aynı isimle bir eser yayınladı. Fuat Köprülü, Babirgen’i tasdik ederek bir takım eklemeler yapıyor. Anadolu’ya ilk gelenlerin başıbozuk olduğundan bahsederler. Fuat Köprülü’nün talebeleri olan Osman Turan, Mehmet Altan Köymen, Ali Sevim bu görüşünü devam ettirmişlerdir.
Türkmenler hakkında böyle bir kanaate varmalarının sebepleri: Anadolu’da ilk eserler Moğollar zamanında yazılmıştır. İbn-i Bibi, Kadı Ahmet, Kerimüddin Aksaravi gibi yazarlar Moğol yanlısı eserler vermişlerdir. Moğol iktidarını benimsemeyen Türkmen ve Ahiler direnişe geçmişlerdir. Bunlar Moğol iktidarını benimsemiyorlar. Moğollar, bunları halkın gözünden düşürmek için aleyhlerinde eserler yazdırmışlardır. O dönemde yazılmış tarih kitaplarında Türkmenleri aşağılayıcı, kötüleyici ifadeler kullanmışlardır. Dinsiz Tabluklular, Hariciler gibi tabirlerle anıyorlar. Resmi tarihçiler dışında Mevlevi ocağından yetişmiş olan Ahmet Eflaki de bu tarihçiler gibi Türkmenleri aşağılayan sözleri kullanır. Mesnevi’de de “Yalancı Peygamber” olarak anlatılan Baba İlyasi Horasani’dir. Baba İlyasi Horasani ve talebesi Baba İshak hedef alınmıştır. Baba İlyasi Horasani kendini peygamber ilan etmiş, bunlarda peygamber olduğuna inanarak devlete isyan etmiştir. Üzerlerine ordu sevk edilmiştir. Tarihçiler, Tokat, Sivas, Amasya, Aksaray, Konya, Çankırı, Ankara, Denizli, Karaman’da haricilerin, dinsizlerin isyan etmeleri sonucu üzerlerine ordu sevk edildiğini yazar. “Mum rüzgârın gücü karşısında sönmeye mahkûmdur.” Sözünü kullanırlar. Köprülü, Babirgen bu eserleri kullandıkları için yarı dinli, yarı dinsiz; biraz Şaman, biraz da Şii inanışa sahip Heterodoks olarak tarif ediyor.
Ahiler bu Türkmen zümreler arasında bulunuyorlardı. Ahiler örgütlü olduklarından Moğollara karşı mücadele ediyorlar. O dönemde eserler Farsça veriliyordu. El yazması ihtiva eden tüm kütüphanelere gittim. Anadolu’da Selçuklular zamanında Farsça yazılmış 80 müellif tarafından 300’ün üzerinde eseri inceledim. Bunlar Anadolu’daki çeşitli dini zümreler; Hacı Bektaş’ın çevresinde olanlar, Ahiler, Kübrevi tarikatı mensupları eserler yazmışlardır. Dini zümreler eserlerinde kendilerini anlatıyorlar. Müritlerine mesajlar veriyorlar. Bu eserleri okuduğumuzda onları tanımış oluyoruz. Dini önderler birbirleriyle mektuplaşıyorlar. Mevlana’nın 144, Konevi’nin 150’den fazla mektubu var. Bu mektuplar onların dini inanışını anlamamızı sağlıyor. Bu eserlere bakarak onları değerlendirmemizin doğru yol olduğunu anladım.
Hacı Bektaş risalelerinde kendisini anlatıyor. Makalat’ın mukaddimesinde Hz Peygamber başparmak gibidir. Hz Ebubekir işaret parmağı, Ömer orta parmak, Osman yüzük parmağı, Ali de küçük parmak gibidir. Bir elde bu beş zevat birlik teşkil ettirir. Onlar biri birinden ayrılmaz. Hiçbir Şii böyle bir ifadeyi kullanamaz.
Ahi Evren’in 20’den fazla eseri var. İlmi meseleler yanında dini bilgiler de verir. Yetişmekte olan neslin okuyabileceği eserlerdir. Çocuk eserler yazıyor. Sünni akide esaslarına değinir. Baba İlyasi Horasani’nin “Cihadname” adlı eserini ortaya çıkardım. Kitabının mukaddimesinde; başınızda firavun gibi bir devlet başkanı var. Bizim Müslüman olarak kalmamız mümkün değil. Yapmamız gereken bu firavunu başımızdan indirmektir. Müritlerin bu firavuna karşı isyana teşvik ediyor. Bu mücadeleyi nasıl yapmaları gerektiğini kitabında veriyor. Daha önce yazılan eserlerin doğru olmadığını ortaya çıkardım. Tek kaynakları dönemin tarihçileriydi. İftira niteliğinde bilgiler var. Taptuklulardan bahsederken karı ve kızlarını peşkeş çektiklerini resmi tarihçiler anlatırken Türklerde hiçbir zaman böyle bir gelenek yoktur Hacı Bektaşi Veli, Baba İlyasi Horasani, Şeyh Edebali, Taptuk Emre, İbrahim Hacılı, Kara Ahmet, Sait Emre’de bu sapık inanış yoktur.
2. Dünya Savaşı’nda Türkiye’ye gelen Alman Helmuth Ritret, Frank Teşner Anadolu’yu gezmeye başladı. İstanbul Üniversitesi’nin diğer hocaları olan Ahmet Ateş (Toptamış Ateş’in babası), Zeki Velidi Togan, ve hocam Tahsin Yazıcı da Anadolu’yu gezmeye başladılar. O dini zümreleri daha iyi tanıyoruz. Faruk Sümer, Oğuzlar üzerinde çalışma yaptı. Oğuzlar, başıbozuk değildi, oldukça disiplinliydiler. Başlarında dini bir lider, fikir adamı, bey bulunuyordu. Geldiklerinde devlet adamının huzuruna çıkıp boy boyluyorlar, soy soyluyorlardı. Barınacakları toprak istiyorlardı. Yunus-i Meğri, cemaatiyle Anadolu’ya geldiğinde Alaaddin Keykubat’ın huzuruna çıkıp taleplerini bildirdiler. Bunlarda Nevşehir’e yerleştiler. Bu durum sultanların hoşuna gidiyordu. Anadolu’nun imar edilebilmesi için insan gücüne ihtiyaç vardı.
Osmanlı tarihçisi Uzun Firdevsi eserinde Türkler üç dönemde Anadolu’ya geldiğini belirtir. Birincisi, Abbasiler zamanında sınırlardaki Türk birlikleri Bizans içlerine kadar ilerleyerek geri dönüyorlardı. İkincisi, Dandanakan Savaşı’ndan sonra önleri açılarak ilerliyorlar. Üçüncüsü, Ahmet Yesevi ocağından yetişen dervişler bu bölgelere yerleştiler. Anadolu’nun gerçek fatihleridir. Bu dervişler Moğol iktidarına karşı isyan ettiler. Doğu ve Orta Anadolu’da tacize uğrayanlar Batı’ya göç ederek kolonize oldular. Batı Anadolu’yu Türkleştirip Müslümanlaştırdı. Nevşehir bölgesine yerleşen Megriler, Fethiye’ye yerleştiler. Fethiye’nin eski ismi Megri’dir. Sarı Saltuklar Tokat’tan kovulunca Ezine bölgesine yerleşti. Şerden hayır doğmuştur.